Aşkın Kek Kıvamında Tarifi

 SONSUZ AŞK TARİFİ

Malzemeler:

Aşk

Heyecan

Çocuksuluk 

Umut yaprağı

Aklıhavada çiçeği

Kalp çarpıntısı tozu

Mide burkulması otu

 

Yapılışı:

Heyecan ve çocuksuluğu coşuncaya kadar iyice çırpın. Öyle bir noktaya gelmeli ki, mutluluktan yerinde duramamalı. İşte tam bu esnada, biraz umut yaprağı ekleyip kıvam kazandırın ki kontrolden çıkmasın.

 Ardından bir tutam aklıhavada çiçeğini ellerinizle ufalayıp karışımı renklendirin. Bu noktada çok eğlenceli bir hal almalı, hafif bir baş dönmesi, etrafınızda kelebekler uçuşması hissi yoğunlaşabilir, tadını çıkarın. 

Hemen üzerine kalp çarpıntısı tozu ile mide burkulması otunu serpin. Aman dozuna dikkat edin, kararında olduğunda bundan daha tatlı bir karışımı hayal bile edemezsiniz.

 Şimdi karışımınıza aşk iksirini ekleyin ama bu kısım çok önemli. Öncelikle tüm kalbinizle hareket etmelisiniz, yavaş yavaş, sabırla, özenle ve gerçek anlamda emek harcayarak...

Evet, artık aşk hamurunuzu zamana atabilirsiniz, derecesini ise siz çok iyi bildiğiniz için belirtmiyorum. O pişerken göreceksiniz ki siz sevdikçe büyüyecek, serpilecek ve kıvamını bulduğunda yine sadece siz bileceksiniz ...Ona doyamayacaksınız...

 

EYLEM YALIN

Rol Modelim, İdolüm, Annem

 Bir tanecik annişkom,

Seninle uğraşıyorum, sana takılıyorum zaman zaman. Çok hoşuma gidiyor, celalleniyorsun arada...

Sen, karşındakileri çok ciddiye alıyorsun, çevrendekilerin ne diyeceklerine ve düşüneceklerine fazlaca önem veriyorsun çoğu zaman. Çok hassassın katı görünüşünün ardında. Mesafelisin, incinmekten korkuyorsun, incitilmekten...En ufak bir kıvılcımda konuyu kişiselleştiriyor ve savunmaya geçiyorsun. Ne kadar çok enerji harcıyorsun ufacık ayrıntılarda...

Bence eskiye göre kendini müthiş yeniledin. Gelişime ve yeniliklere o kadar açıksın ki, inanılmaz! Sen ne çağının ne de yaşının kadınısın! Her anlamda çok daha ileridesin! Anneannem de öyleydi. Müthiş bir kadındı. Onu anmadığım bir gün bile yok!

Bugün Sinem ve ben bu kadar güçlü ve özgüvenli isek bu senin ve bence senin etkinle babamın sayesindedir. Bir anne-baba olarak bize en önemli değerleri aşıladınız zamanında; ömür boyu sırtımız yere gelmez.

Biz kendi içimizde her konuyu açıklıkla konuşan ve tartışan bir aile olduğumuz için, sana yönelttiğimiz eleştiriler üzerinde ince ince düşündüğünü biliyorum. 

Şu kadarını söyleyeyim, sen muhteşem bir kadınsın, annesin. Bilinçli, yetenekli, farkındalığı yüksek, okuyan, araştıran, eleştirel düşünen, hep en iyiyi hedefleyen, enerjik, sistemli, zeki, bir o kadar sabırsız ve mükemmelliyetçi...Bir çocuk yetiştirmenin ne kadar meşakkatli olduğunu bilfiil yaşıyorum ki benim yanımda sen varsın, Hakan, Sinem ve yardımcılar var... Sen bizi neredeyse tek başına yetiştirdin, bir yandan çalıştın, bir yandan evimizin düzenini dört dörtlük olacak şekilde sağladın; bütün bunları yaparken tek bir gün bile şikayet etmedin anneciğim.

Kendine hak ettiğin değeri vermelisin. Sen herşeyin en iyisine,  en güzeline layıksın canım annem! Üsstelik çok da güzel bir kadınsın! Bir tek gün kendini ihmal etmedin, "sizin için saçımı süpürge ettim" de demedin. Tek bir gün bile...Bizden hiçbir şey beklemedin.

Senin o bağımsız, güçlü, çalışkan,  kararlı, mert, iradeli ve asla pes etmeyen duruşuna hayranım!

Seni çok seviyorum anneciğim.

İyi ki benim annem olmuşsun! İyi ki bana canımdan çok sevdiğim kardeşimi hediye etmişsin! 

Senin önünde saygıyla eğilmem, ellerini öpmem yetmiyor! Dünyaları ayaklarının altına sermek istiyorum... Seni çok ama çok seviyorum benim bir tanecik anneciğim!

Kardeşimi ve beni büyüttüğün yetmediği gibi, kızımı büyütürken de hep yanımdaydın. Beni bir gün bile yalnız bırakmadın. Kendi hayatından ödün verdin. Emekliliğinin keyfini sürdüğün yıllarda, Mina ile bana adadın kendini. "Sen dön işine gücüne bak, ben arkandayım" dedin.  Canım annem, güzel annem benim.

Gün geldi hastalandım, evimden ayrı düştüm, aylardır hepimize yetişiyorsun annem. Biliyorum ağrıların var, yoruluyorsun, hepimizi hoş tutmaya, dengeleri bulmaya çalışıyorsun ve ağzından tek kelime şikayet çıkmıyor...

Sen nasıl başarıyorsun bu kadar güçlü olmayı annem?

Sana hayranım!

Rol modelim sensin; senin tırnağın olamam o ayrı...

Sen benim bir tanem,

Sen benim herşeyimsin...

İyi ki benim annem olmuşsun!

Seni çok ama çok seviyorum anneciğim!

Sana layık bir evlat olayım, seni hep mutlu edeyim...














  

Annenden Mektup Var Mina, hu huuu!

 


Günaydın Güzel Kızım,

Seni çok seviyorum.
Dün akşam yanıma gelip sana bağırdığım ve 
"konsere çıkmazsın o zaman" dediğim için ne kadar kızdığını söyledin.
Aferin sana. Karşındaki insanlara, ne hissettiğini söylemen çok iyi ve akıllı bir hareket.
Sana sarılmak istedim. 
İzin vermedin. "
Hep böyle yapıyorsun" dedin. Gittin.

Sen gittikten sonra hemen ardından gelmedim 
çünkü hala bana kızgındın. Sakinleşmeni bekledim.
Sen gittikten sonra düşündüm, sana bağırdığım için suçluyum.
Kime kimseyle bağırarak konuşmamalı, ne olursa olsun.

Sana bakıyorum Mİna. 
"Ben neden o kadar kızdım acaba?" diye düşünerek.

Bak, gördüklerimi söyleyeyim:

Gününü ne yaparak geçiriyorsun benim tatlı yavrum?
En çok ipad'inlesin 
veya 
televizyonun karşısındasın.
Yemek zamanı bile sen oynarken veya bir şey izlerken Sofia yemek yediriyor.

Yapabileceğin başka neler var?
- Kendi kendine kitap okumak
- Dans etmek
- Duolingo
- Müzik dinleyip hayal kurmak
- Resim yapmak
- Piyano çalmak
- Gitar çalmak
- Yürüyüşe çıkmak
- Yazmak Mİna, sen çok güzel hikayeler yazıyorsun
- Ellerinle yeni bir şeyler yapmak - kuş evi, ilginç malzemelerle değişik araçlar...
- Bilmediğin, merak ettiğin bir şeyleri araştırmak  
- Daha neler neler
...

İşte gününü sadece ipad ve tv karşısında geçirince nelere zaman kalmadığını görüyorsun canım.
Senin için üzülüyorum...

Sen çok akıllı bir çocuksun.
Harika bir beynin var. 
Şunu unutma, beynine ne verirsen o da o verdiğin şey kadar gelişir.
Eğer onu sadece ipad ve tv ile oyalarsan
o da sadece o kadar olur Mina.
Diğer yukarıda saydığım zenginliklerin hiçbiri olamaz.
Gelişemez çünkü...

Beynini ve kendini sevdiğin aktivitelerle beslersen
Gökkuşağı gibi olursun!
Dünyaya başka pencerelerden bakarsın,
Gökyüzünün tepesinden, bir uçtan bir uca!

Dün neden o kadar çok kızdım?
Sanırım içimde hep bunlar vardı, 
yani zamanını iyi değerlendirmemen 
Biz buna ne diyoruz biliyor musun?
Zaman öldürmek!
Evet resmen zamanını boşa harcamak
kendine hiçbir şey katmamak...
Bu çok tatsız Mİna,
İnan bana bu çok kötü...

ve
Sen notalarını kaybedince de dedim ki:

Mina hayatına sahip çık!
Herşeyini bize soruyorsun,
Güzel şeyler yap.
Zamanını kaliteli geçir.
Düzenli ol güzel kızım.
Eşyalarını kendin kaldırırsan 
Aradığında da hemen bulursun.

Sen 10 yaşına geliyorsun.
Artık bunları rahatlıkla yapabilecek kadar büyüdün inan bana. 

Seni seviyorum
Sana kızsam da bağırsam da
Seni çok seviyorum.
Sana olan sevgimi hiçbir şey değiştirmiyor. 

Ben sadece senin de kendini sevmeni
Kendine iyi davranmanı
Kendini güzel şeylerle geliştirmeni istiyorum.
O zaman o kadar mutlu olursun ki Mina!
En sevdiğin şeyi yediğin zaman nasıl hissediyorsan
öyle hissedersin işte!


Canım kızım!
Seni seviyorum bir tanem!






















--

Ne bileyim işte

İnsanın kendini ifade etmesi çok da kolay olmuyor bazen, olmuyormuş. Ben şu anda nedense zorlanıyorum. 

Yazdığım herşey benim zihnimden çıktığına göre bir netlik olmalı, yani ben bilmeyeceğim de kim bilecek şu anki halimi? Ama ben de "nedense" diyorsam, nasıl çıkacağım bu işin içinden?

Evet, anladım beni tutan şeyi. Bu platform. 

Beni tutan burası.

Yazmak istediklerim var ancak özel şeyler.

Sadece bana kalmalı.

En azından şimdilik.

İşte oldu.

Çözdük.

O zaman özelden yazmaya geçiyorum hemen.

İçimde kalmasın, içimi yakmasın, kurutmasın...

Mina'nın okuluna yazı - Eğitimin değerini bilenler için

 Çok Sevgili Metin Yoleri,


Ben Eylem Yalın Küçükdağılkan, okulunuz 3. sınıf öğrencilerinden Mina Küçükdağılkan'ın annesiyim. Okulunuza bu eğitim yılının başında katıldık.
2017 yılından beri Almanya'da ikamet ediyorduk, Mina hazırlık, ilkokul birinci ve ikinci sınıfı Köln'de British International School'da okudu. 
Türkiye'ye döndüğümüzde kızımızın geleceği için en önemli adımlardan biri, okuluna karar vermek idi.

Yaptığımız araştırmalar sonucunda, kafamızdaki eğitim anlayışına her anlamda uyan tek okul tartışmasız Irnak Okullları oldu.
Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, yenilikçi bir anlayış ile, düşünen çocuklar, soran, araştıran, merak eden, sorgulayan kendine özgüveni tam,
çevresine saygılı, insani değerleri olan çocuklar yetiştirmeye kendini adamış bir eğitimci kadrosu ve destek ekipleri ile karşıladı Irmak Okulları bizi.
Buradaki destek ekipleri notum önemli çünkü okulun kapısındaki güvenlik görevlilerinden, içerideki temizlik çalışanlarına, bunun yanında İdari Birimlerdeki çalışanlara kadar herkes Irmak vizyonunu sahiplenmiş, yaşıyor ve yaşatıyor.

Bugüne kadar okula adaptasyon, akademik programa uyum başta olmak üzere destek ihtiyacı duyduğumuz her konuda işine vakıf ilgililerden çok hızlı bir şekilde geri dönüş aldık. 
İhtiyacımızın farkında olmadığımız noktalarda dahi, proaktif bir şekilde yaklaştı ekibiniz bizlere.

Sadece kızımız için değil, velileri olarak bizler için de müthiş bir efor içerisinde olduğunuzu görüyoruz çünkü eğitim evde başlar, okulda devam eder ve aile - okul işbirliği ile arzu edilen noktalara ulaşılır. Bunun bilincinde olmanız ayrıca gurur verici çünkü zaman zaman veliler olarak bu konudaki kritik nüansı kaçırabildiğimizi fark ediyorum. Sizlerin çabası ise hiç değişmeyen bir sabır, anlayış ve iyi niyetle devam ediyor.

Üstelik bu çalışmaları tüm dünyanın içerisinden geçmekte olduğu olağanüstü zorlayıcı, belirsizliklerle dolu, kuralların, uygulamaların her an değiştiği bir dönemde gerçekleştiriyorsunuz.   

İşte bu nedenle, eşim ve ben tüm Irmak Ailesi bireylerine tek tek yürekten teşekkür etmek istiyoruz.

Bazı şeylerin karşılığı yoktur, onlara paha biçemezsiniz. İşte bizim Irmak Okulları ile yaşadığımız deneyim de budur. 

Sevgi ve saygılarımla,

Eylem Yalın Küçükdağılkan

Mina halleri

Mina ile Alaçatı'dayız, evimizde...
Akşam yemeğinden sonra bahçedeki salıncakta biraz oynadık, güldük, eğlendik...Böyle zamanlarda onunla aramda gerçek anlamda bir bağ kurulduğunu görebiliyorum.
"Anne, bu gece bahçede uyayuyalım" dedi.
"Tamam Mina, neden olmasın, uyuyalım tatlım"
"Ben üstümüze bir örtü getireyim hemen" deyip merdivenlerden yukarı fırladı ve uçarak elinde örtü ile geri geldi.
Bir şeyi gerçekten istediğinde nasıl da hızlı yapıyor :)
Önce salıncağa yerleşmeyi denedik, çok rahat edemedik.
Biraz ötedeki koltuğa uzandık, yan yana, sırtüstü. Gökyüzünü izlemeye başladık.
Yıldızları, karanlığı, ay dedeyi, büyük ayıyı, küçük ayıyı görmeye çalıştık.
Gezegenlerden bahsettik.
Bu evrende başka canlıların olabileceğinden...
Mina aralarda İngilizce bir şeyler söyledi dünya ve galaksi ile ilgili.
Öyle mutluydu ki...
O kadar yakındık ki...
Yazmak ne iyi geliyor şu anda, yüreğimi ısıtıyor, o yakınlığı yeniden hissediyorum...

"Mina" dedim, "teşekkür ederim, benim kızım olduğun için..."
"Anne komik olma. Sen babamla evlenmeseydin ben olmazdım. Kendine teşekkür et" dedi.
Derinliğine şaştım kaldım...

Sohbetimize devam ettik.
Havadan sudan, yıldızlardan, aydan...

Öyle çok kaynadı ki kanım, öylesine mutlu oldum ki,
"Mina" dedim yine, "biliyor musun, sanırım sana aşık oluyorum..."
"Saçmalama anne"dedi. "Sen zaten bana aşıksın".

Nasıl da biliyor onu ne kadar sevdiğimi!

Yine de günlük yaşantımızda, maalesef hep aklımdaki "gereklilikler, annelikle ilgili görevler" nedeniyle, olağan akışında ve doğallığında yaşamıyorum kızımı. Kasıyorum kendimi. Geriyorum olduğumuz ortamları. O da hissediyor tabii ki, yaşıyor tüm güçlü, yıkıcı enerjileri ve rezistans geliştiriyor bana karşı.

"Anne sen hep gerginsin, hep sinirlisin" diyor.
Tepkili oluyor.
Uzak duruyor.

Bu haller bitmeli...
Hayat doyasıya yaşanmalı...
Güzel günlerin tadı çıkarılmalı...





Sıradan bir gün

.

Mina ile kapıştık.
Bugün onun arkadaşının doğum günündeydik. 11’de başladı, Jackelino’da (bir oyun merkezi). Bütün gün sürdü. Saat 4 olmuştu ama hala oynamaya devam ediyorlardı bizim minikler.
Biz oradayken Mina’nın arkadaşı Alisa’nın annesi arayıp Mina’yı evlerine davet etti. Doğum gününün 2.30 gibi biteceğini tahmin ettiğimi ve oradan çıkışta Mina’yı onlara götürebileceğimi söyledim.
Ancak dediğim gibi, doğum günü partisi bitmek bilmedi.
Sonunda, kalan 4-5 kişilik ekip de veda edip gittikten sonra, Mina’ya artık bizim de gitmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlattım. Alisa’ya gideceğimizi de söyleyerek.
“Tuvaletim var” dedi. Tuvaletler zaten çıkış kapısına doğru olduğundan, doğum günü sahipleri ile vedalaşıp tuvalete doğru gittik. Mina tuvaletini yapıp ellerini sabunladıktan sonra, önümden fırladığı gibi oyun alanına koştu. Arkasından bağırdım ama o kadar gürültülü bir yer ki duyması imkansızdı.
Orada bir süre bekledim.
Arkasına dönüp bakmadı bile.
Doğruca gitti, ayakkabı ve çoraplarını çıkardı. Kalan bir iki arkadaşının yanında oynamaya başladı. Uzaktan izledim. Bekledim. Bekledim.
Sakin olmaya çalıştım.
Bir süre sonra oynadığı yere doğru gittim. Beni görünce kaçtı.
Ben de “Mina, burada oynamaya devam etmek istiyorsan oyna, Alisa’ya gidemeyeceğiz bu durumda” dedim. “Hayır, Alisa’ya gitmek istiyorum” dedi. “Üzgünüm ama artık çok geç. Biz az önce seninle zaten çıkıyorduk, ancak sen kaçıp tekrar oyun alanına döndün. Şimdi oyun alanında oynayabilirsin biraz daha, ben seni oturup bekliyorum .” dedim ve onun yanından ayrıldım. Kısa bir süre sonra, Alisa’ya gitmek istediğini söyleyerek yanıma geldi.
“Hayır Mina, üzgünüm ama hayır; artık Alisa’ya gitmeyeceksin” dedim.
Mina ağlamaklı oldu, Alisa’ya gitmek için ısrar etmeye başladı. İşte o noktada sinirler tepeme çıktı.
“Hayır Mina, bugün Alisa’ya gitmeyeceksin...”le başlayan ve ona hatasından ders alması gerektiğini anlatan cümleler sarf ettim.
Ben konuştukça Mina iyice mutsuz oldu.
“Ben seni duymadım. Anlamadım eve gideceğimizi...” diye vızıldanmaya başladı.
“Eve gidince babamla gideriz biz Alisa’ya...” demeye başladı.
Beni nasıl çıldırtacağını gerçekten biliyor.
O böyle yaptıkça aramızdaki gerilim arttı.
Eve geldik.
Kan beynime sıçramıştı.

Hakan karşıladı bizi.
Saat 5 olmuştu.
O da bütün gün evi toplamakla uğraşmış.
“Hala oturmadım” dedi.
...
Öte yandan, biz de 5,5 saat kadar, o oyun alanında kalmıştık. Aslında Mina da çok yorgundu. Benim de sinirlerim gerilmişti iyice.
Gürültü, çocuk bağırış çağırışları, çocukların anne babaları ile zoraki sohbetler... Hepsi fazla gelmişti...
...
Hakan ise, kısa bir süre sonra maç izlemeye komşuya gideceği umudunu taşırken, ben kaşlarım havada, Mina ağlayarak eve girince neye uğradığını şaşırdı.
Mina eve girer girmez hikayeyi kendi penceresinden anlatmaya çalışırken, ben de çocuk gibi kendi versiyonumu sinirli sinirli anlatmaya çalışıyordum. Gerçekten çocuk gibi...
Sanki Hakan’ın önünde kendimizi haklı çıkarmaya çalışıyorduk.
Saçmasapan bir hal aldı durum.
Hakan’ın aşırı ılımlı yaklaşımı, Mina’yı cesaretlendirdi. Bir de Mina’nın önünde, “Annesi seni duymamış, yanlış anlamış...” demesi,
Sonra ben konunun aslını anlatmaya çalışırken, “Biz şimdi kızımla konuşuyoruz – (“sen aradan çekil” tadında)...” demez mi! Çileden çıktım.
“Çocuğun önünde benimle bu şekilde konuşman hiç doğru değil, beni çok zor durumda bırakıyorsun...” dedim.
“Sen bir sakinleş, şu anda hiç normal davranmıyorsun...” dedi...
 İyice kızdım!
Ben yanlarından ayrıldım, ikisi konuşmaya devam ettiler. Dertleşmeye...
Mina mızmızmız, sızlanıp durdu.
Arada Hakan yanıma gelip “Alisa’ya gitmese mi” demez mi... “Bütün olanlardan sonra şaka yapıyorsun herhalde...” deidm.
İnanamıyorum!!!
Tanrım, iki kişinin çocuk yetiştirmesi ne kadar güç!
Olayın tırmanıp bu noktaya gelmesinden ben sorumluymuşum gibi hissettim.
Mina üzüldüğü için zaten üzülmüştüm, üzüntüm daha da arttı!
Ağlamak istedim.
Evden çıkıp gitmek istedim.
Aklımdan bir dolu düşünce geçti...
Çok canım sıkıldı, herkes mutsuız olmuştu sonunda!
Ne saçma!
Güzel başlayan bir gün, Mina için güzel geçen bir gün, gözyaşları ile sonuçlanmıştı.
Saçma olan bu işte!
Durumları neden bu noktalara getirmeden idare edemiyoruz?




Köln'de çılgın bir hafta

Cilgin bir hafta oldu. 
Koln'deyiz ve ev ariyoruz. Tam 1 haftadir istedigimiz gibi bir ev bulamadik. 
Burada emlak isi cok farkli, cogu evde mutfagin yeri var ama bos bir oda gibi, kiraci kendi mutfagini yaptiriyor.
'Şehir icinde, hareketli hayat isterim' dedim, evler kucuk, eski, bazilarinin asansorleri, bazilarinin otoparklari yok. Sokakta park yeri de yok, anlastigin bir otoparka gidiyorsun bir zahmet.
'Tamam biraz sehir disi olsun' dedim, bu sefer de fazla sakin... Evler sahane, ortalikta insan yok.
Ikisinin arasini bulmak zor.
Mina'nin okulunu hallettik; Eylul'de baslayacak da bize hala ev yok.
Yalniz isin iyi bir tarafi var, Koln'un altini ustune getirdik. Nerede oturulur, hangi muhitler neleri sunuyor, cocugun okulu, evin alisverisi, vb bir cok detaya hakimiz artik.
Iste bu hafta boyle geciyor 👍Haftaya da buradayiz mecburen, ev bulmadan donmek yok.
Evi bulunca da ilk is tasinma organizasyonu.
Tam 18 gün var Mina'nin okulunun baslamasina.
Geri sayim basladi!!!

Köln'ün parkları, yeşili, insanları...

Bugun gunesli bir Koln'e uyandik. Ev gezerken, yakinlarindaki parklari da gezdik. Her semtin parki var. Parklarda goletler; ister sandalla gez, ister golet bisikletiyle (ben uydurdum - deniz bisikletinden devsirdim).
Millet, coluk-cocuk yuruyor, kosuyor, bisiklete biniyor, paten kayiyor, piknik yapiyor...
Istanbul'da hayalim ya Goztepe Parki'na ya da Ozgurluk Parki'na bakan bir evde yasamakti. Buradaki parklari gorunce, 'meger ne kadar kucuk hayaller kurmusum' dedim. Her yerden parklara erisim var. Ustelik parklar yemyesil, koskocaman! Kilometrelerce yuruyorsun, bitmiyor.
Sehrin bir ucundan diger ucuna, defalarca gittik geldik; Pazar gunu, herkes tatil, hava muhtesem, biraz trafik olmaz mi?
Yok kardesim, burada olmaz. Olmaaaaz!
Gercekten yok iste yok.
Yesil, yesil, her yer yemyesil. Yesillik sarhoslugum buradaki 6. gunumuzde yeni yeni geciyor.
Medeniyet ve oksijen capraz aciyla carpti beni. Sevdim ben bu sehri.
Sehrin eskilerden kalma bir hali var. Bazi binalarin hic karakteristigi yok, renkler de soluk ve cansiz.
Ama bir ruhu var...
Bazi semtler ise, sirf tarihi malikanelerden ibaret.
Oyle guzel harmanlanmis ki, bakmaya doyamiyorsun.
Cafeler civil civil. Bayildim insanlara. Sanki hayatin tadini cikarmayi biliyorlar.
Cok sasirdim!!!😳😳😳
Acik hava cafelerde getirdikleri menulerde insanlarin kopekleri icin de yemek secenekleri var.
Ustelik bu cafelerde yerlere ici su dolu taslar koymuslar. Yine kopekleriyle gelenler icin!
'O zaman ogrenecek cok sey var' diyorum kendi kendime.
💕Sevdigim semtler Lindenthal, Marienburg, Rodenkirchen ve eski sehrin merkezi-Katedral civarindaki curcunali semtler.
🌈🦋🌈Evimizi bulmaya cok yaklastik. Sanirim dunku mailimin uzerine gelen tum guzel dileklerden yayilan enerji bu sabah bizi Lindenthal'deki o sirin eve yonlendirdi.
Bu gece atmosferdeki goktasi senliginin de etkisi olabilir mi?🤞😉🤞
Yarin son bir kac ev daha gorecegiz ve belki de bugun gordugumuz ve benim cok sevdigim evi tutacagiz. Evin karsisinda koooocaman bir park var! Hayirlisi bakalim!

Köln şaşkını ben! Aklım 5 karış havada...

Evettt, hikaye devam ediyor.
Su anda bu sureci yasayanlara ya da yakinda yasayacak olanlara faydasi olacagini umuyorum paylastiklarimin.
Webden ve yakinlarina gidip gorup begendigimiz evlerden birini, notlar birakmamiza ragmen 3 gun bekleyip goremeden kaybettik; meger baska birine opsiyonlanmis. 'Turk oldugunuzu ogrenince sizi sallamis olabilirler' diyenler var. 🙃 olumlu dusunmeye devam etmek istiyorum.
Begendigimiz bir diger evi bir araci ile gorduk. Araci kisiye dun notlar birakmamiza ragmen bir turlu ulasamadik. Telefonlarimiza geri donmedi. Sonunda bugun, aksam uzeri ona ulastigimizda, sanki bir onceki gune ait telefon-mesaj trafiginden habersizmiscesine (belki de gercekten oyle) gayet sakin ve notr bir sekilde bizi dinledi: Ev sahibi ile bulusup isi baglamak istedigimizi soyledik. 'Bir bakayim ne zaman uygun olacak? Siz ne kadar buralardaydiniz?' diye sordu.
5,5 saat sonra bizi geri aradiginda ev sahibinin Persembe gunune kadar sehir disinda oldugunu, o surecte bizim guvenirligimizle ilgili hazirliklari yapip kendilerine iletmemizi soyledi.
Hohhhh! Sistim, gercekten balon baligi gibi sistim🐡
Bu surecte hem cuzdanimi hem de cep telefonumu, 2 gun arayla kaybetmeyi basardim.
Cuzdanimi bir kac saat sonra buldum, bir magazanın kasasının onune bırakıp çıkmışım. Cep telefonum ise Mina'nin okulunda kalmis. Okul kapali 😀
Saka degil!
Hepsi bir bir yasaniyor 🙀🙀🙀
Ben nasılım?
Cok guluyorum; inanılmaz guluyorum bu durumlara. Bakalim nereye varacagiz.🤣😂🤣
Şimdiiii;
Perşembe gününe kadar burada kalmak bir opsiyon; evimize dönüp yeniden gelmek başka bir opsiyon. Belki de bizim guvenikirligimizi test eden evsahibi 'no' diyecek. 🙉
Bu arada, her bir gün cok degerli. Buradan almamiz gereken esyalar var. 'En azindan onlari alsak' desek de, ev belli olmadan eşyaları da alamıyoruz.
🍭🍡🍭
🇩🇪Koln'de mahsur kaldik resmen 🇩🇪
💚💜💚En azindan fotograflarin tadini cikarmali😉